Hepimiz bir yerlerden duyduk ya da bizzat tecrübe ettik: “İş yok!”, “Nitelikli eleman bulunamıyor!”… Peki, bu iki zıt söylem nasıl aynı anda var olabiliyor? Bir yanda iş arayanlar, diğer yanda çalışan arayan işverenler… Sanki iki ayrı gezegende yaşıyor gibiyiz. Gelin, bu karmaşık düğümü birlikte çözelim ve bu paradoksun altında yatan gerçeklere samimi bir dille bakalım.
İş Arayan Cephesinden Bakış: “Neden İş Bulamıyorum?”
İş arayan tarafında olmak, bazen gerçekten bunaltıcı olabilir. Sürekli ilan bakmak, başvurular yapmak, ama bir türlü geri dönüş alamamak… İşte bu cepheden sıkça duyduğumuz serzenişler ve gerçekler:
1. “Aradığım Şartlarda İş Yok ki!” – Beklentiler ve Gerçekler
Genç mezunlar veya deneyimli profesyoneller, kariyerlerinin başında ya da belirli bir noktadan sonra belirli beklentilere sahip oluyorlar. İyi bir maaş, kariyer gelişimi, dengeli bir iş-yaşam dengesi… Bunlar gayet doğal beklentiler. Ancak piyasa her zaman bu beklentileri karşılamaya hazır olmayabilir. Özellikle:
- Asgari Ücret Bataklığı: Ülkemizde özellikle başlangıç seviyesi pozisyonlarda asgari ücretin çok altında veya hemen üstünde teklifler sunulabiliyor. Bu, iş arayanların motivasyonunu ciddi şekilde kırıyor.
- Aşırı Deneyim Talebi: Yeni mezundan 5 yıl deneyim isteyen, hatta stajyerden bile tecrübe bekleyen ilanlara denk geliyoruz. Bu, özellikle kariyerine yeni başlayanlar için büyük bir duvar. “Deneyim kazanmak için işe girmem lazım, ama işe girmek için deneyimim olması lazım” kısırdöngüsü!
- “Multitasking Canavarı” İlanlar: Bir ilanda hem dijital pazarlama uzmanı, hem grafik tasarımcı, hem de sosyal medya yöneticisi arandığını gördüğünüzde şaşırıyor musunuz? Bu kadar çok rolü tek bir kişiye yükleme beklentisi, hem gerçekçi değil hem de adil değil.
- Lokasyon ve Ulaşım: İstanbul gibi büyük şehirlerde ulaşım başlı başına bir sorun. Evine çok uzak bir işe sırf işsiz kalmamak için başlamak, çoğu zaman kısa süreli bir çözüm oluyor.
2. “Başvuruyorum Ama Geri Dönüş Yok!” – Görünmez Duvarlar
Binlerce başvuru yapıp hiçbirine geri dönüş alamamak kadar can sıkıcı bir şey olamaz. Bu durumun arkasında yatan birkaç neden var:
- Otomatik Reddedilme Sistemleri: İK departmanları artık binlerce başvuruyu manuel olarak inceleyemiyor. İlk eleme genellikle yapay zeka veya anahtar kelime tabanlı sistemler tarafından yapılıyor. Eğer CV’niz ilandaki anahtar kelimeleri içermiyorsa, sistem sizi otomatik olarak eleyebiliyor.
- İnsan Kaynakları Yoğunluğu: İK profesyonellerinin iş yükü tahmin edemeyeceğimiz kadar fazla. Özellikle popüler pozisyonlar için yüzlerce, hatta binlerce başvuru alabiliyorlar. Hepsine tek tek geri dönüş yapmak neredeyse imkansız hale geliyor.
- Yanlış Başvuru Stratejisi: Bazen iş arayanlar, “at atabildiğin kadar” mantığıyla ilgisiz pozisyonlara da başvurabiliyor. Bu, hem zaman kaybı hem de İK’cıların işini daha da zorlaştırıyor. Özensiz ve her yere uyan genel CV’ler de işe yaramıyor.
3. “Mülakatlara Gidiyorum Ama Sonuç Gelmiyor!” – Mülakat Dinamikleri
Mülakat aşamasına gelmek iyiye işaret olsa da, bazen neden elendiğimizi anlamak zor olabiliyor:
- Mülakat Becerileri Eksikliği: Kendini iyi ifade edememek, yeterince hazırlıklı olmamak veya doğru soruları soramamak mülakatın sonucunu etkileyebilir.
- Kültürel Uyumsuzluk: Bazen yetkinlikleriniz yeterli olsa bile, şirketin kültürüyle uyum sağlayamayacağınız düşünülerek elenebilirsiniz. Bu, İK’cılar için önemli bir kriter.
- Daha İyi Bir Aday Bulunması: Bazen her şey yolunda gitse bile, sizden daha iyi bir adayın bulunması ihtimali her zaman vardır. Bu, kişisel bir eksiklik değil, sadece rekabetin bir parçası.
İşveren Cephesinden Bakış: “Neden Eleman Bulamıyorum?”
İşverenler de kendi dertleriyle boğuşuyor. Açık pozisyonları dolduramamak, işlerin aksaması, maliyet artışı… Bu cepheden ise sıkça duyduğumuz şikayetler ve gerçekler şunlar:
1. “Nitelikli Eleman Yok ki!” – Yetkinlik Boşluğu
İşverenlerin en büyük şikayeti, aradıkları niteliklere sahip aday bulamamaları. Bu durumun altında yatan birkaç temel neden var:
- Eğitim Sisteminin Yetersizliği: Üniversitelerden mezun olan gençlerin teorik bilgileri iyi olsa da, piyasanın ihtiyaç duyduğu pratik becerilere (soft skill’ler dahil) sahip olamayabiliyorlar. Sektörle üniversite arasındaki bu kopukluk, ciddi bir yetkinlik boşluğu yaratıyor.
- Teknolojik Hız: Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki, bugün öğrendiğiniz bir bilgi veya beceri yarın eski kalabiliyor. Şirketler yeni teknolojilere adapte olabilecek veya hızla öğrenebilecek adaylar ararken, mevcut yetenek havuzu bu hıza ayak uydurmakta zorlanabiliyor.
- Sektör Spesifik Yetenekler: Bazı niş sektörlerde veya özel uzmanlık gerektiren alanlarda gerçekten çok az aday bulunabiliyor. Bu da şirketlerin uzun süre arayışta kalmasına neden oluyor.
- Soft Skill Eksikliği: İletişim, problem çözme, ekip çalışması, eleştirel düşünme gibi ‘soft skill’ler, teknik bilginin yanı sıra işverenler için kritik öneme sahip. Ancak birçok adayda bu becerilerin yeterince gelişmediği gözlemleniyor.
2. “İşe Başlıyorlar, Ama Hemen Ayrılıyorlar!” – Bağlılık Sorunları
Bir çalışanı işe almak, eğitmek ve adaptasyon sürecini tamamlamak maliyetli ve zaman alıcı bir süreç. Bu yüzden çalışanların kısa sürede ayrılması, işverenler için büyük bir sorun:
- Beklenti Uyumsuzluğu: İşe başlamadan önceki beklentilerle, işin gerçekliği arasında fark olduğunda hayal kırıklığı yaşanabiliyor. İşverenlerin pozisyonu ve şirket kültürünü dürüstçe aktarması bu noktada çok önemli.
- Düşük Çalışan Bağlılığı: Sadece maaş, çalışanları şirkete bağlamaya yetmiyor. Yetersiz liderlik, kötü yönetim, gelişim fırsatlarının olmaması, takdir eksikliği veya toksik bir şirket kültürü, çalışanların başka kapıları çalmasına neden oluyor.
- Kariyer Gelişim Fırsatlarının Olmaması: Çalışanlar, kariyerlerinde ilerleme ve yeni şeyler öğrenme fırsatları bulamadıklarında daha cazip tekliflere yönelebiliyorlar. Şirketlerin kariyer haritaları ve gelişim programları sunması bu yüzden çok değerli.
- Yan Haklar ve Esneklik Eksikliği: Sadece maaş değil, sağlık sigortası, yemek/yol yardımı, esnek çalışma saatleri gibi yan haklar ve esneklik, günümüz çalışanları için giderek daha önemli hale geliyor.
3. “İlanlarımıza Başvuran Yok!” – İşveren Markası ve İletişim Eksikliği
Bazen sorun, şirketin yeterince çekici bir işveren markasına sahip olmaması veya doğru iletişim kuramaması olabilir:
- Kötü İşveren Markası: Şirketin piyasada olumsuz bir itibarı varsa, iş arayanlar oraya başvurmaktan çekinebilir. Çalışan yorumları (örneğin Glassdoor gibi platformlarda) artık çok daha fazla dikkate alınıyor.
- Yetersiz İş İlanları: İlanlar, sadece görev tanımı ve aranan niteliklerden ibaret olduğunda, potansiyel adaylara şirketin ne kadar iyi bir yer olduğunu anlatmakta yetersiz kalıyor. Şirket kültürü, yan haklar, gelişim fırsatları gibi unsurların ilanda yer alması gerekir.
- Görünürlük Eksikliği: İş ilanları doğru platformlarda ve doğru kitleye ulaşamıyorsa, doğal olarak başvuru sayısı düşük kalır.
Peki, Bu Paradoksu Nasıl Çözeriz? Köprü Kurma Vakti!
Bu paradoksu çözmek için hem iş arayanların hem de işverenlerin adım atması gerekiyor. İşte ortak bir zemin bulmamıza yardımcı olacak bazı öneriler:
İş Arayanlar İçin İpuçları:
- Kendini Tanı, Pazarlamasını Öğren: Hangi yeteneklerin var, neleri geliştirmeye açıksın? Güçlü yönlerini ve gelişim alanlarını bilmek, doğru işe odaklanmanı sağlar. CV’ni ve niyet mektubunu başvurduğun pozisyona özel olarak düzenle. Anahtar kelimeleri kullanmaktan çekinme!
- Sürekli Öğren ve Geliş: Sektörün ve teknolojinin hızına ayak uydurmak için online kurslar, sertifika programları ve workshop’larla kendini sürekli güncelle. Özellikle soft skill’lerini geliştirmeye odaklan.
- Ağ Oluştur (Networking): Sadece ilanlara başvurmakla kalma. Sektör etkinliklerine katıl, LinkedIn gibi profesyonel platformlarda bağlantılar kur. Bazen en iyi işler, referanslar aracılığıyla bulunur.
- Mülakat Pratiği Yap: Mülakatlar bir performans gibidir. Kendini rahat ifade edebilmek, sorulara net cevaplar verebilmek için pratik yap. Şirket hakkında önceden araştırma yapmayı asla unutma.
- Esnek Olmaya Çalış: Hayallerindeki işi bulamasan bile, şimdilik daha düşük bir pozisyonda başlayıp deneyim kazanabilir veya farklı bir sektörde şansını deneyebilirsin. Bazen beklenmedik kapılar, çok daha iyi fırsatlara açılır.
İşverenler İçin İpuçları:
- İşveren Markanı Güçlendir: Şirketinin sadece bir işyeri değil, aynı zamanda çalışanları için de değerli bir yer olduğunu göster. Sosyal medyada aktif ol, çalışan hikayelerini paylaş, olumlu bir şirket kültürü yarat. Çalışan deneyimine yatırım yap!
- Gerçekçi Ol ve Şeffaf İletişim Kur: İş ilanlarında hem beklentileri netleştir hem de şirketin sunduğu olanakları ve kültürü dürüstçe anlat. Çalışanların beklentilerini doğru yönetmek, uzun vadeli bağlılık sağlar.
- Yetenek Gelişimi İçin Yatırım Yap: Sadece dışarıdan yetenek aramak yerine, mevcut çalışanlarını geliştir. Eğitim ve gelişim programları düzenle, kariyer haritaları sun. İçeriden yetenek yetiştirmek, hem maliyetleri düşürür hem de çalışan bağlılığını artırır.
- Esneklik ve Yan Haklar Sun: Uzaktan çalışma, hibrit modeller, esnek saatler gibi seçenekleri değerlendir. Rekabetçi bir maaşın yanı sıra, sağlık sigortası, özel günler için izinler, spor salonu üyelikleri gibi yan haklar da sunmaya çalış.
- İK Süreçlerini Dijitalleştir ve İyileştir: İşe alım süreçlerini hızlandıracak ve daha verimli hale getirecek İK teknolojilerini (HR Tech) kullan. Adaylara düzenli geri bildirim vererek onların da deneyimini olumlu hale getir.
- Eğitim Kurumlarıyla İş Birliği Yap: Üniversitelerle veya mesleki okullarla ortak projeler geliştirerek, piyasanın ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip gençleri yetiştirmeye destek ol. Staj ve mentorluk programları düzenle.
Sonuç: Birbirimize Kulak Verelim!
“Neden iş arayanlar iş, işverenler çalışan bulamıyor?” paradoksu, aslında iletişimsizlik, beklenti farklılıkları ve değişime ayak uyduramama sorunlarından kaynaklanıyor. Çözüm, her iki tarafın da birbirini anlaması, beklentilerini netleştirmesi ve adımlar atmasıyla mümkün.
Unutmayalım ki, iş dünyası sürekli bir değişim içinde. Bu değişime ayak uydurabilen, esnek ve proaktif olanlar, bu paradoksun üstesinden gelerek hem aradıkları işi hem de aradıkları çalışanı bulacaklar. Hadi, bu köprüyü birlikte inşa edelim!